CHP’den ‘savunma projeleri gecikti’ uyarısı: ABD’nin F-16 satışında görülmeyen detaylar…

ABD yönetiminin Türkiye’ye 40 F-16 savaş uçağı satışını onaylaması, Yunanistan’da gündemden düşmüyor. Cumhuriyet’e konuşan CHP’de Milli Savunma Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu, ABD’nin F-16 satışındaki ayrıntılara dikkat çekti.

CHP’den ‘savunma projeleri gecikti’ uyarısı: ABD’nin F-16 satışında görülmeyen detaylar…
REKLAM ALANI
Yayınlama: 30.01.2024
A+
A-

CHP’de Milli Savunma Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu, savunma sanayinde geciken adımlar nedeniyle yaşanan tehlikelere dikkat çekti. Bağcıoğlu, bu nedenle Türkiye’nin çevresindeki ülkeler karşısında gerilediğine dikkat çekti. 

Bağcıoğlu, “2002 yılından bugüne kadar sadece 30 adet F-16 muharip uçağının Hava Kuvvetlerimiz envanterine alınabildiğini, bunun haricinde 20 yılı aşkın bir süreden hiçbir şey yapılmadığını üzülerek belirtmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı. 

ABD’nin Türkiye’ye 40 adet F-16 verirken Yunanistan’a da 40 adet F-35 verme yoluna gittiğini hatırlatan Bağcıoğlu, “Bu durum Türk-Yunan dengesinde Hava Kuvvetleri muharip yetenekleri yönüyle aranın Yunanistan lehine açılmasına neden olmuştur” dedi. 

Bağcıoğlu, ABD’nin Türkiye’ye verdiği fiyatın da yüksek olduğunu söyledi. Bağcıoğlu, savunma sanayi projelerinin siyasallaşma nedeniyle doğru bir şekilde önceliklendirilemediğini de söyledi. Bu nedenle geciken Milli Muharip Uçak gibi projelere dikkat çekti.

CHP'den 'savunma projeleri gecikti' uyarısı: ABD'nin F-16 satışında görülmeyen detaylar...

İşte CHP Milli Savunma Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu’nun Cumhuriyet’e yaptığı açıklamalar:

20 YILDIR BİR ŞEY YAPILMADI

– Türkiye’nin ABD’den beklediği F-16 satışına onay geldi. ABD, aynı anda Yunanistan’a F-35 satacak. Sizce Türk Hava Kuvvetleri komşularıyla karşılaştırıldığında geride mi kalıyor?

Bulunduğumuz coğrafyada, her türlü kriz çok kısa ikaz süresi içerisinde bölgesel çatışmaya dönüşme riski taşımaktadır. Hatta bölgemizdeki krizler yayılma, genellikle de küresel güvenlik ortamını da tehdit etme potansiyeline sahip olabilmektedir. İsrail’in Filistin’e yönelik katliama varan askerî harekâtının küresel barış ve güvenlik ortamına olumsuz etkileri bu manada örnek gösterilebilir.  

İçinde bulunduğumuz coğrafyada konvansiyonel ve uzun süreli bir harbin yanı sıra; özellikle hava harekâtı ile baskın tarzı başlatılan daha sonra uluslararası kamuoyunun bitirilmesi yönünde müdahale ettiği, kısa süreli çatışmaların yaşanabileceği de daima göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu çerçevede; Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının ve güvenliğinin sağlanması ancak caydırıcılığın sürekli idame edilebilmesini ve güncel tehdit durumunu da dikkate alarak mevcut kısıtlı kaynaklarımızın, vizyoner ve ön alıcı bir yaklaşımla belirlenen gerçek harekât ihtiyaçlarımızı karşılamaya tahsis edilmesini gerektiriyor.

Son dönemde; çevremizdeki devletler özellikle hava kuvvetleri bağlamında sahip oldukları yeteneklerini dikkat çekici bir şekilde geliştirme gayreti içerisindedir.

Bölgemizde askeri tehdit değerlendirmeleri yönüyle Türkiye açısından dikkatle takip edilmesi gereken iki devletten biri olan İsrail F-35 ve F-15 muharip uçak tedariki ile ve diğer bir devlet olan Yunanistan ise Rafale ve şimdi F-35 muharip uçak tedariki girişimleri ile muharip hava filolarını büyütüyorlar, yeni ve modern muharip uçaklarla donatıyorlar. Bu devletlere ilave olarak, ekonomik güçlükler yaşamasına rağmen Mısır’ın da hava kuvvetlerini geliştirme gayretlerinin en üst seviyede olduğunu görüyoruz.

Durum bu kadar açık ve ciddi iken; Türk Hava Kuvvetleri’nin giderek daralan ve yaşlanan muharip uçak envanteriyle ilgili nihai çözüm olarak kabul ettiğimiz Kaan Milli Muharip Uçak Projesi de geç başlatılmasının yanı sıra arzu edilen hızda ilerleme göstermekten uzaktır.

Ayrıca; çevre devletlerin muharip hava filolarını modernize etme, envanterlerine yeni nesil muharip uçakları katma gayretleri süratle devam ederken, 2002 yılından bugüne kadar sadece 30 adet F-16 muharip uçağının Hava Kuvvetlerimiz envanterine alınabildiğini, bunun haricinde 20 yılı aşkın bir süreden hiçbir şey yapılmadığını üzülerek belirtmemiz gerekiyor.

SAVUNMA PROJELERİ GECİKTİ

– Türkiye’nin yerli ve İHA ve SİHA’ları var. Milli Muharip Uçak projesi var. Bunlar hava kuvvetleri için sorunu ortadan kaldırmaz mı?

Muharip uçakların yerini İnsansız Hava Araçlarının ve Milli İnsansız Uçak Sistemlerinin alacağı, insanlı uçaklara ihtiyaç kalmayacağı değerlendirmesi kısa-orta vadede mümkün olmayacak bir yaklaşımdır. Bunun ideali; gelişmiş tüm dünya silahlı kuvvetlerinde olduğu gibi gerek gemiden gerekse karaya konuşlu olarak insansız sistemlerle, insanlı muharip uçakların müştereken kullanılmasıdır. Bu iki unsur birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır. İnsansız sistemlerde (Kızılelma, Anka-3) kısa zamanda çok büyük ilerleme kaydettiğimiz aşikâr iken, milli muharip uçak konusunda bu kadar geç kalmamız izahtan varestedir.

Milli Muharip uçak geliştirme projemizi diğer ana ve kritik projelerle mukayese etmek gerekirse; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı milli gemi projeleri 1990’larda konsept geliştirme ile başlamış, akamete uğrayan proje 20’inci Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum oramiral Özden Örnek’in büyük çabaları ile son tahlilde rayına oturtulabilmiş ve 2009 yılından itibaren muharip gemiler envantere girmeye başlamıştır. Bu vizyoner politika ile ülkemizde araba yapılamadığı bir dönemde önce milli korvete, daha sonra ise milli fırkateyne sahip olunabilmiştir.

Ancak o zamanki adı TF-X olan mevcut ismi ile MMU (Milli Muharip Uçak) KAAN projesi, aynı sürat ile realize edilememiştir. TF-X projesine dair karar 2010 Aralık tarihli Savunma Sanayi İcra Kurulu toplantısında alınmıştır. Buna istinaden 2013 döneminde kavramsal tasarım çalışması tamamlanmıştır. 2015 yılında ise TUSAŞ Ana Yüklenici olarak seçilmiştir.

Bekamız açısından bu çok önemli projede, diğer ana ve kritik proje olan Milli Gemi Projesi’ndeki gibi süratli ilerlenememesinin ana nedeninin, bir yönüyle F-35 tedarikinin esas hedef olarak belirlenmiş olmasına bağlıyorum. F-35 projesine proje ortağı olarak Türkiye’nin katılımı 1999 yılında olmuştur. Ancak TF-X proje başlangıcının bu tarihten 11 yıl sonra 2010 yılında olması (Hatta ana yüklenicinin 2015’de belirlenmesi) hem gecikme nedenini hem de F-35 tedarik yol haritasına güvenilerek MMU projesinin ağırdan alınması sonucunu doğurmuştur. Yaşanan gecikme bu görüşümüzün doğruluğunu göstermektedir.

Her üç Kuvvet Komutanlığımız için de hayati önemde olan Milli Gemi, Milli Muharip Uçak (MMU) ve Milli Tank projelerinde, sadece Milli Gemi Projesinde şu an itibari ile başarıya ulaşılabilmesi dikkat çekicidir.

Altay Tankı Proje sürecine yönelik henüz tam olarak cevaplanmayan iddiaların yanında Milli Muharip Uçak Projesinin F-35 tedarik çalışmaları nedeni ile ikinci plana atılması; gelişmelerden ders alınmaması, altı boş hamaset söylemleri ile Milli Muharip Uçak Projesi ile ilgili işlerin geçmiş dönemde bir yönüyle geçiştirilmesi gerçekten milli güvenliğimize zarar veren bir durumdur.

S-400 ALIMINA DEĞDİ Mİ?

– Türkiye S-400 tartışmalarını yaşarken halen kendi savunma sistemini üretmediği gibi elindekini de kullanamıyor. Bu konuda ne dersiniz?

Muharip Uçak Projesi ile doğrudan bağlantılı bir konu da Milli Hava Savunma Sistemi Projesidir. Diğer devletlerin havadan taarruz imkânlarını artırdıkları harekât ortamında bu proje de beka ve güvenliğimiz açısından hayati önemi haizdir.

Türkiye 2006 / 2007 yıllarında hazırlanan uzun vadeli yol haritası doğrultusunda kademeli olarak kendi hava savunma sistemlerini geliştirmeye başlamıştı. Korkut, Hisar ailesi bu yol haritasının ilk aşamada gerçekleşen ürünleridir.

Türkiye, içinde bulunduğumuz dönemi hedefleyerek – savunma sanayinde yetkili personelin de belirttiği şekilde – S-400 ayarında olmasa bile bu kategorideki ihtiyacı kendi imkânları ile karşılayacağını öngörmekte ve bu doğrultuda çalışmakta idi.

Hal böyle iken; milli sistemlerimizin geliştirilmesine odaklanılmaması, daha fazla kaynak tahsis edilmemesi, ayrıca askeri gereksinimlerden çok siyasi amaçlarla S-400 hava savunma sistemi tedarik edilmesi; hem yaptırımlara maruz kalmamıza hem de harekât bağımsızlığımız olmayan – milli radar ağımıza da entegre değil – yabancı bir sistemi envanterimize dâhil etmemize neden olmuştur.

Hisar ve Siper Milli Hava Savunma Sistemlerimizde S-400 tedarikinden 3-4 yıl sonra gelinen nokta ve elde edilen başarı ortadadır. Askeri ve siyasi açıdan kaybettiklerimizi düşününce bu alıma değmiş midir?

NEDEN ÖNCEDEN SÖYLENMEDİ

– Sizce programdan çıkarılmasından bağımsız olarak aslında Türkiye F-35 konusunda istemiyor mu?

Bugünlerde basında F-35 uçaklarının tedarik edilmesine yönelik çekincelerin MSB’lığı tarafından ilgili makamlara iletildiğine yönelik haberler yer almaktadır. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de TBMM’de F-35 tedariki konusundaki isteksizliğini gündeme getirmiştir.

Burada unutulmaması gereken 2 kritik tarih; 1999’dan itibaren F35 projesine gelişmeleri takip edecek şekilde paydaş olmamız, ayrıca 2013’de F35’in ilk harekât yeteneğine ulaşmış olmasıdır. Eğer böyle sıkıntılar gerçekten var ise – ki muhtemelen harekât bağımsızlığımız olmayacak bir uçaktı – neden daha önce işlem yapılmadı, 2019’a kadar beklendi ve MMU KAAN’a tam yoğunlaşma sağlanmadı.

Burada bir uzak görüşlülük, değerlendirme ve öngörü eksikliği yok mu? O dönem yetkili makamlarda olan askeri ve siyasi makamlarda oturanların sorumluğu alması gerekmiyor mu?

Ayrıca; F35 tedarikine ilişkin değişik makamlar tarafından yapılan “iyi ki almadık” şeklindeki söylemlerin, ABD tarafından F-35 programı dışına çıkarılmamız sonrası yapılması da gerçekten üzücü ve düşündürücüdür.

ABD BİZE PAHALIYA SATMIŞ GİBİ

– Yunanistan ile Türk Hava Kuvvetleri’ni karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz? Son F-16 ve F-35 satışını bu açıdan nasıl yorumluyorsunuz?

İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması karşılığında ABD makamları tarafından başlatılan F-16 tedarik ve modernizasyon projesi bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Öncelikle, ABD tarafı Türkiye’ye 40 adet F-16 verirken Yunanistan’a da 40 adet F-35 verme yoluna gitmiştir. Bu durum Türk-Yunan dengesinde Hava Kuvvetleri muharip yetenekleri yönüyle aranın Yunanistan lehine açılmasına neden olmuştur.

2027 yılından itibaren neredeyse tüm F-16 uçaklarını en modern F-16 versiyonu olan Viper ayarında modernize edecek olan Yunanistan, ilave olarak Fransa’dan satın aldığı 24 adet Rafale ve ABD’den satın alacağı 40 adet F-35 uçağı ile Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar verebilecek, Ege’de hava üstünlüğünü kazanabilecek bir seviyeye 2027 yılından itibaren ulaşma aşamasına gelmiştir.

Ayrıca, 40 adet F-16 ve 79 modernizasyon kiti ve beraberinde verilen silah ve mühimmatlar, ilave yetenekleri Türkiye’ye satışın bedeli olarak ABD’nin Türkiye’den 23 milyar dolar talep edeceği anlaşılmaktadır. Talep edilen bedel, bu ülkeden daha önce yapılan tedarikler ve açık kaynak bilgileri esas alındığında olması gereken bedelin neredeyse iki katı olduğunu belirten uzmanlar mevcuttur.

Şüphesiz net bir hesaplamanın yapılabilmesi için devletin elindeki verilere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu yönüyle; 23 milyar dolarlık bu paketin içeriğinde yer alan uçak, silah, malzeme, parça vb. bazında bir fiyatlandırma bilgisinin gerekçeleriyle birlikte Türk kamuoyuyla paylaşılmasını bekliyoruz.

Ayrıca; ABD’nin iç hukuk sisteminde silah sistemleri temin süreci dikkate alındığında, tedarik işleminin herhangi bir aşamasında ABD milli menfaatlerine uymadığı değerlendirilen durumlarda, Başkan veya ABD kongresinin müdahil olarak transferi durdurabileceği malumdur. Nitekim Yunan basınında yer alan Türkiye’ye verilen uçakların Yunan Adaları (Kast edilen Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmeyen Adalar) üzerinde uçuş yapamayacağı gibi ifadeler bu yaklaşımı desteklemekte olup kısıtlamaların bununla sınırlı kalmayacağı da aşikardır.

ÖNCELİK UÇAK GEMİSİ DEĞİL

– Türkiye seçim sürecine giriyor, konu belediyecilik ama iktidar yeniden savunma sanayi defterini açıyor. Gündeme gelenlerden biri de uçak gemisi. Sizce uçak gemisi, TSK için bir öncelik teşkil ediyor mu? Yoksa mesele yine siyasallaşıyor mu?

Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz için 3 ana proje olan Altay Tankı, Milli Gemi ve MMU Kaan projelerinden, sadece Milli Gemi Projesi’nde güncel tehditlere karşı koyabilecek durumda olan savunma Sanayimizin yeni reklam yüzünün uçak gemisi projesi olacağı anlaşılmıştır.

Bazı yayın organlarında, seçim dönemi yaklaştıkça ikinci uçak gemisini yapacağız haberleri yayılmaya başlamıştır. Halbuki geçen seçim döneminde TCG Anadolu’nun uçak gemisi olmadığı “Çok Maksatlı Amfibi Gemi” olduğu konunun uzmanları tarafından defaatle anlatılmış idi. Maalesef yeni seçim dönemi yaklaşınca TCG Anadolu yeniden uçak gemisine evrildi.

Uçak gemisine sahip olma hedefimiz 2017-2018 yılında deniz kuvvetleri komutanlığı tarafından somut olarak gündeme getirilmiş ve ilgili vizyon dokümanlarına ithal edilmesi gündeme gelmiştir.

Uçak gemisi; artık bölgesel güç olmaktan çıkarak küresel bir güç olma hedefini taşıyan Türk Deniz Kuvvetleri için güç aktarımı maksatlı önemli, devrimci, vizyoner ama acil olmayan ve uzun vadede safhalar halinde gerçekleşebilecek milli bir hedeftir.

Mevcut durumda; önce bekamıza yönelik tehditleri bertaraf edebilecek acil harekat ihtiyaçlarına (MMU KAAN üretim/geliştirilmesi, TF2000 hava savunma muhribi, Irak sınırı fiziki güvenlik sistemi, çevre denizlerimiz entegre keşif gözetleme sistemi, milli silah sistemlerinin daha da geliştirilmesi, kullanım ömrü dolan / dolacak silah ve sistemlerin modernizasyonu vb) gibi öncelik verilmeli, kaynaklar buralara aktarılmalıdır.

Sınırlı sayıda da olsa F35 B modeli tedarik edebilse idik; 12 muharip uçaklı çok maksatlı amfibi gemi olacak TCG Anadolu’nun, 2000 yılında başlayan projesinin 23 yılda tamamlanabildiği göz önüne alındığında, gerçek bir uçak gemisinin kaynak tahsisi yapılsa bile zorunlu kabiliyet ve yetenekleri ile harekata hazır olmasının en az 35-40 sene olacağı göz ardı edilmemelidir.

Kaynak tahsisinden bahsetmişken yaklaşık olarak;

–       İtalyan Deniz Kuvvetlerine ait ITS CAVOUR Uçak gemisinin inşa maliyetinin 1,5 milyar Avro, harekât veya harekât eğitim faaliyetlerinde günlük işletme maliyetinin en az 180 bin Avro olduğunu,

–       İngiliz Deniz Kuvvetlerine ait HMS Prince of Whales Uçak gemisinin inşa maliyetinin 3 milyar Sterlin, harekât veya harekât eğitim faaliyetlerinde günlük maliyetinin en az 150 bin Sterlin olduğunu,

–     Fransız Deniz Kuvvetlerine ait FS Charles De Gaulle Uçak gemisinin inşa maliyetinin 3 milyar Avro, harekât veya harekât eğitim faaliyetlerinde günlük işletme maliyetinin en az 240 bin Avro olduğunu fikir vermesi açısından değerlendirmeye sunarım.

Uçak gemisini sadece tekne olarak inşa edebilmek, on binlerce tonluk gemiler yapan Türk tersaneleri için hiç de zor değildir. Ancak; uçak gemisinin inşası, uçak gemisi harekatının başarı ile icrası için yeterli değildir. Modern dünya bahriyelerinin uygulamalarından alınan dersler çerçevesinde; beraber görev yapacağı gemileri, üzerindeki her türlü hava aracını, personelin temin ve eğitimini, teknik ve lojistik altyapı ile idame hususlarını da dikkate almamız gerekmektedir.

Bir uçak gemisinin üzerine konuşlanacak muharip uçakları (en az 40-50 muharip uçak) yedekleri ile tedarik etmek de yetmeyecektir. Hava erken ihbar uçakları, elektronik harp uçakları, lojistik nakliye uçağı vb. birçok platformu uçak gemisine entegre edebilmemiz gerekecektir. Bu hava vasıtalarının deniz şartlarında görev yapacak şekilde (marinize edilmiş gövde ve motora sahip) dizayn edilmeleri gerekmektedir. Yani bu hava araçları, karadan kullanılacak hava araçlarından farklı tadilata ve modifikasyona tabi tutulmak zorundadır.  

Bölgemizdeki devletlerin gelişmiş ve her geçen gün geliştirme faaliyetleri içinde oldukları özellikle havadan taarruz imkanları ile elde mevcut sınırlı kaynaklar dikkate alındığında; her şeyden önce ve uçak gemisinden de daha önemli olarak bölge hava savunma kabiliyetine sahip TF2000 hava savunma harbi muhribi projesinin bir an önce hayata geçirilmesi çok daha önemli ve acil bir ihtiyaçtır. Ülke savunması için son derece önemli olan projenin bu kadar gecikmesi gerçekten çok vahim bir durumdur.

Bölgemiz ateşten gömlek, Türk Silahlı Kuvvetleri yurtiçi ve yurtdışında fedakârca çok kritik görevler yapıyor, mevcut ve tahsis edilebilecek kaynaklar kısıtlı, bu yüzden; yetenek kazanmada önceliklerin çok iyi belirlenmesi ve bu önemli projenin bir takım siyasi amaçlara seçim propagandalarında bir iletişim aracı olarak kullanılmaması gerekmektedir.

SAVUNMA PROJELERİ UNUTULDU MU

– Eski asker yeni siyasetçi olarak bu konuda iktidara söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Sonuç olarak; kamuoyunun merakla beklediği aşağıdaki soruları da gündeme getirmek istiyorum:

–       MMU KAAN projesi gibi önemli bir proje ağırdan alınarak tehdidin çok yüksek olduğu bir coğrafyada hem bekamız tehlikeye atıldı hem de başka seçenek kalmadığı için yapılan tedarik anlaşmaları ile milli egemenliğimiz ipotek altına alındı. Neden MMU KAAN projesine daha erken başlanmadı ve 2010’lar beklendi?

–       Neden 2006/2007 yıllarında yol haritası hazırlanan ve bir ivme sağlanmış olan milli hava savunma sistemine ağırlık verilmedi, S-400 alındı siyasi ve askeri yaptırımlara neden olundu, harekât bağımsızlığımız tehlikeye atıldı?

–       Günümüzde, örneğin Aden Körfezi’nde yaşanan gelişmeler de dikkate alındığında neden 25-30 yıldır TF-2000 Türk Hava Savunma Muhribi projesi başlatılmadı?

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.