Millî İstihbarat Teşkilâtı görünmeyeni görünür kılan bir güçtür.

Millî İstihbarat Teşkilâtı görünmeyeni görünür kılan bir güçtür.

Millî İstihbarat Teşkilâtı görünmeyeni görünür kılan bir güçtür.
Yayınlama: 28.08.2025
A+
A-

Millî İstihbarat Teşkilâtı görünmeyeni görünür kılan bir güçtür.

Bir devletin gücü, sadece ordusuyla değil bilgiyle donanmış aklıyla da ölçülür. Türkiye’nin istihbarat servisi, sahada attığı adımlarla terör örgütlerinin planlarını bozarken masada yürüttüğü diplomasi ile de ulusal çıkarları güvence altına alır. Her adımı planlı, her hamlesi öngörülü olan Millî İstihbarat Teşkilatı, son dönemde bölgesel istikrarın sağlanması ve kriz yönetiminde söz sahibi bir aktör haline gelmiştir. Kısacası MİT, devletin hem kalkanı hem kılıcı olduğunu, görünmeyen ellerle sahayı kontrol ederken masadaki sessiz akıl ile geleceği şekillendirerek fevkalade şekilde ispatlamıştır.

Terörle Mücadele mi Müzakere mi? İstihbarat Servislerinin “Terörsüz” Modeli

“Doha görüşmeleri, istihbarat görevlilerinin arabuluculuğunda yıllarca süren gizli toplantıların ardından başladı ve istihbarat diplomasisinin çatışmaların seyrini şekillendirebileceğini kanıtladı.”

                                         Carter Malkasian, The American War in Afghanistan, 2021

1985 yılının Haziran ayında tüm dünya Kahire’den San Diego’ya giden Trans World Airlines’a ait 847 sefer sayılı uçağın silahlı iki Hizbullah üyesi Lübnanlı tarafından kaçırıldığına şahit olacak ve uçağı kaçıranlar yolcuları rehin aldıklarını ve bazılarını öldüreceklerini ilan edeceklerdi. 17 gün gibi bir zaman alan rehine krizinde İsrail tarafından tutuklanan Şii’lerin serbest bırakılmasını ve ABD’nin Lübnan’dan çekilmesini isteyen taraflar ile yürütülen görüşmeler 1 can kaybı ve kalan rehinelerin serbest bırakılması ile sonuçlanmıştı. TWA 847 olayında, terörle mücadele ve müzakere stratejilerinin bir arada kullanılması, uluslararası ilişkilerdeki karmaşıklığı ve devletlerin bu tür durumlarla başa çıkma yöntemlerinin anlaşılması hususunda önemlidir. Aynı şekilde 1980’lerde başlayan İngiltere-IRA çatışmaları İngiliz istihbarat servisleri MI5 ve MI6 arasında yapılan gizli görüşmeler ile 1998 yılında Belfast Anlaşması ile sonuçlanmıştır. Burada esas nokta, sahadaki istihbarat ve operasyonel güç ile masadaki diplomatik ve gizli müzakere süreçlerinin eş zamanlı yürütülme stratejisinin ulusal güvenlik açısından başarılı olmasıdır.

Dünya genelinde terörle mücadele stratejileri çoğu zaman iki uçta kendini gösterir: sahada doğrudan operasyonlar veya masada yürütülen diplomasi ve müzakere süreçleri. İsrail, 1970’lerdeki Lübnan ve Filistin deneyimlerinde hem sert operasyonlar ile hem de arka plandaki gizli diyaloglarla karşı karşıya kaldı; benzer şekilde Kolombiya hükümetinin FARC ile İspanya’nın ETA ile yürüttüğü uzun süreli görüşmelerde sadece güvenlik güçlerinin baskısı ile değil, aynı zamanda istihbaratın sağladığı bilgi ve iletişim kanalları ile çözümler arandığı bilinmektedir. Özellikle İspanya’nın ETA ile 2006’da başlayan resmi barış sürecinde istihbarat servisinin rolü büyüktür. Buradaki silah bırakma süreci operasyonel baskı ve müzakere kombinasyonu sayesinde gerçekleşmiştir.

Uluslararası güvenlik literatürü, terörle mücadelede yalnızca askeri yöntemlerin yeterli olmadığını, müzakere ve istihbarat tabanlı diyalog süreçlerinin de kritik rol oynadığını ortaya koymaktadır. Operasyonel baskı ile yürütülen ve istihbarat servisleri aracılığı ile gerçekleştirilen müzakere süreçleri, çoğu ülkenin terörle mücadele süreçlerini iyileştirmesine ve bazılarında örgütlerin silah bırakmasına kadar etkili olmuştur. Yürütülen arabuluculuk faaliyetleri ve kriz yönetimi süreçleri ile devam eden hibrit stratejiler, devletlerin güvenlik hedeflerini sürdürmelerinde önem kazanmıştır. Bunun yakın zamandaki örneği ise Türkiye Cumhuriyeti tarafından başlatılan “Terörsüz Türkiye” süreci olmuştur.

Türkiye Örneği

“Teröristlerle müzakere genellikle bir zayıflık göstergesi olarak görülür, ancak tarih stratejik diyaloğun askeri gücün başarısız olduğu onlarca yıllık çatışmaları sona erdirebildiğini göstermektedir”

                                                  Michael Axworthy, Negotiating with Terrorists, 2012

Türkiye’de bu yıl içerisinde başlatılan Terörsüz Türkiye süreci, akıllara “geçmişte neden olmadı, şimdi neden farklı?” sorusunu getirmiştir. Esas itibariyle bu sürecin 2013-2015 yılları arasında yürütülen Çözüm Süreci döneminden farkı, bugün MİT’in artık masada sadece konuşan bir aktör değil, sahadaki mutlak istihbarat üstünlüğü ile masada eli güçlü olan merkez konumunda olmasıdır. Bir diğer deyişle, 2016 sonrası MİT’in hem diplomasi hem de operasyonel kabiliyetlerini geliştirerek girdiği modernizasyon süreci Teşkilat’ın bugün “iyi niyetli diyalog” üzerinden değil fakat “güç destekli müzakere” mantığı ile stratejiler yürütmesini sağlamaktadır. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın bizzat yürüttüğü görüşmeler, kendisinin sahip olduğu diplomatik ve stratejik iletişim boyutu ile ise doğrudan ilişkilidir. Kalın, yıllarca dış politika ve güvenlik politikalarının koordinasyonunda görev almış ve uluslararası müzakere masalarında bizzat yer almıştır. Bu tecrübe, MİT’in sadece operasyonel bir servis olmaktan çıkıp diplomasiyi sahadaki güç ile birleştiren bir aktör haline gelmesinde elzemdir, mühimdir.

Türkiye’nin terörle mücadele stratejisi, klasik askerî operasyonlar ile diplomatik ve istihbarat temelli müzakere süreçlerini bir arada yürüten özgün bir hibrit model olarak öne çıkmaktadır. Bu yaklaşım, uluslararası güvenlik literatüründe coercive diplomacy ve intelligence diplomacy olarak kavramsallaştırılan yöntemlerle paralellik taşır; ancak Türkiye örneği, bu yöntemleri sahada ve masada eş zamanlı ve koordineli şekilde uygulamasıyla ayırt edilmektedir. MİT’in yürüttüğü süreçlerde, örgütlerle yürütülen gizli temaslar ve müzakereler, kamuoyuna yansımayan backchannel negotiations biçiminde yürütülürken; aynı zamanda sahadaki operasyonel kapasite, müzakere masasında Türkiye’nin elini güçlendiren bir araç olarak işlev görmektedir. Bu yöntem, geçmişte İngiltere’nin IRA ile yürüttüğü gizli görüşmeler veya ABD’nin Taliban’la Doha’da gerçekleştirdiği müzakerelere benzer bir çerçeve sunarken, Türkiye’nin modeli yerel istihbarat ağı ve operasyonel avantajı ile özgün bir boyut kazanmaktadır. Sonuç olarak, MİT’in bu hibrit yaklaşımı, örgütlerin yalnızca askerî olarak zayıflatılmasını değil; aynı zamanda politik ve diplomatik zeminde de çözüm üretmeyi mümkün kılar, böylece hem sahada hem masada güvenliği tesis eden bir stratejik model ortaya çıkmaktadır.

Tuğba Koç

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.